13 Aralık 2011 Salı

acıtır iyiliğini ellerim

      Benim ellerimdi gördüklerin. Çaresizce güneşe uzanan bulutlardı... Ah rüzgar esse, alsa umutsuz hatıralarımı. Ah dinse bu saçma sızı, sonu gelse sözlerin. Sussan da kirlenmese sevdalarım, sussan da tükenmese ışığım. İttiğin çukurlar hep karanlık. Oysa güneşe uzanırdı seninle ellerim. Bulutlara dolanırdı. Ben şimdi düşüncelerine dalan bir kalp ağrısı gibiyim. Hiç cevabı olmayan "Ya sonra?"larım ben, hiç anlamak istemediğin. Ben şimdi tüm çıplaklığımla yüzündeki utancı alıp gidenim. İttiğin kuyularda çamurlarla giyindim. Kapat gözlerini ne olur. Bedenimde asılı duran bu şey senin çaresizliğin. Görme böyle fedakar halimi. Bir gün nasılsa yıkar onu ümitsizliğim. Akar gider. Sen kapat gözlerini. Benim ellerim uzanır nasılsa güneşe. Bulutlara dolanır. Nasılsa sarmalanır bedenim bembeyaz bir titizlikle... Sen şimdi kapat gözlerini... Acımasın iyiliklerin kalbinde...


...yolun...sonu...

       En çok hakettiği neyse onu yaşıyor insan. Hakettim bende unutulup gitmeyi. Varlığını kabullenmek unutulmak demekti aslında. Adının arkasında saklanmaktı herkezden. Oysa hiçbir zaman bir isim olmadım ben senin için. Sen en çok isimsizliğime inandın. Böyle bitmemeliydi sevgili, sen en çok bunu düşlerken yanıldın. Şimdi ben bir ağaçta düşen sarı bir yaprak gibiyim. Ne kadar ezersen ez beni, varlığım ancak ses olur hayatına. Şimdi gökyüzünden düşen bir yağmur damlası gibi incedir çaresiz bedenim. Sen kaçmaya çalışırken dudağının kenarına iliştim. Şimdi varlığım sabah olunca simidinin yanında içtiğin sıcak çayın buharı, sen bilmesen de dokunacağım yüzüne. Şimdi benim varlığım aslında hiç olmamışlığımın aynası. Ne zaman geçsen karşısına göreceğin senin aynısı varlığım...     
       Sen şimdi suskun ve tutarlı. Yitirdiklerini bilen ama yüzüne vurmasınlar diye hep kaçan çocuk. Her yolun bir sonu vardır ya hani. Öyle öğretilmemiş miydi? Yolun açık olsun sevgili. Sonsuzluğa kadar hiç durmadan kaçabilmendir dileğim. Şimdi sen hızla dönüp koşarken ben izliyorum ya gidişini. Her adımda biraz daha küçülür bedenin ve her adımda biraz daha uzaklaşır bedenimden. Sen şimdi bütün yollar nasılsa hep aynı yöne çıkar sanıyorsun ya. Arkana bakma sakın sevgili. Sen devam et sonsuzluğuna. Çünkü ben artık tanıdığını sandığın kişi değilim. Yolun sonunda yine beni bulmayı düşlerken, attığın her adımda benden ne kadar uzaklaşıyorsun kim bilir? Daha ne kadar gidebilirsin ki?

        Geri dönme sevgili çünkü ben hep burada olacağım. Bıraktığın yerde varlığım kucağımda bekliyor olacağım. Beni ne kadar üzsen de, ne kadar kırılmış olsa da kalbim bir adım bile gidemem varlığından öteye. Sadece izleyebilirim sevgili, yaklaştığını sandığın her adımında benden ne denli uzaklaştığını. Biliyorum sen düşlediğin o yolda bir gün elbet sonsuzluğa dokunacaksın. Biliyorum sen sonsuzluğu bende ararken asıl bensizliğinde bulacaksın. Çünkü güzel bir gülümseyişe aldanmak kadar kolay değildir benimle olmak. Biliyorum unutmak istesen bile bir gün unutamayacaksın beni. Çünkü ben kimin hayatına girsem orada hep kalırım biliyorum. Ben kime dokunsam, kimin kokusunu duysam ben onun adının arkasına saklanırım. Herkes bir isim bulur bana. Kimi zaman bir yağmur damlası, kimi sana sarı ve kuru bir yaprak parçası, ama en çok bekleyen olurum ben. Çünkü gidemem kimseden sevgili. Kaçmayı düşlediğim bir sevgiyi zaten hiç yaşayamam ki. Sen sevgili, kendi hatalarından kaçtığın o yolda bile hep beni görmeyi bekledin. Oysa ben hatalarla gelmedim ki sana. Ben hala o hatanın hiç yapılmadığı yerde bekliyorum gerçeği. Her adımda biraz daha çaresizleşiyor kaçışın. Her adımda bir nefes daha uzaklaşıyor varlığın. Biliyorum her adımda artacak beklentilerin. Sonsuzluk hediyem olsun sana sevgili. Ben gerçeğin kavurucu bu sıcağında gözümü bile kırpmadan izlerken gidişini, sen sonsuz bir ısrarla kaçabilirsin herşeyden şimdi....

10 Kasım 2011 Perşembe

Siren Sesi...

Eskiden her 10 Kasım'da aynı saatte bir siren sesi duyulurdu her yerde... Çığlık gibi kulaklarımızdan geçip yüreğimizin içinde çınlardı... Ayağa kalkardık dimdik... Onun aşkıyla büyütüldük hepimiz... Bizim için yaptıklarıyla gururlandık... Neden öldü diye sorgularken ilk kez onun ardından ağladık... Öyle büyüktü ki o sevgi; hiç kimse o olmaya cesaret edemedi şimdiye dek... O zamanlar küçüktük ya hani ona kızardık neden gitti diye... Şimdi büyüdük ya kızamıyorum ona neden gitti diye... Kendime kızgınlığım onun gibi olmayı başaramadım diye... Yıllar geçiyor... Siren sesi kayboldu... Gözyaşları hala akıyor... Asla geri dönmeyecek bir kahramana ağlıyoruz...

hazır mısın?

  Ben isterdim ki güçlü, en güçlü halimle görmeliydin beni. Yanıma gelmeliydin... Tek başıma geçirdiğim o gecelerde, benimle izle isterdim o muhteşem manzarayı... Bende kal isterdim... Benimle ol ve benim yüreğime sığın... O zamanlar gelseydin bene kendini bu kadar çaresiz hissetmezdin eminim... Şarabımızı açar balkona çıkardık... Seninle seyrederdik bütün gece izmiti... Seninle ağlardık... Biz birlikte, o zamanlar yanımda olsan çok gülerdik seninle... Seninle ısıtırdım içimi, doğacak güneşi beklemek yerine... Her köşesini izlediğim izmite değil de sana verirdim tutkun sevdalı kalbimi... Artık kalmadı bunların hiçbiri... Ne bölünmemiş bir manzaran var artık ne de tutku dolu bir yüreğim... Artık kalmadım hiç kimse için... Sana verebileceğim tek şey yarım yamalar bir deniz ve öksüz kalmış bedenim... Ben isterdim ki bana ben bitmeden önce gelebilseydin... Ben isterdim ki yetişebilseydin kalbime... Ama artık izmiti izlemek için çok aydınlık geceler ve tutkulu sevda dolu kalbime ulaşabilmek için çok geç... Ama olsun sen gel yine de... Çünkü öğrendiğim şeyleri sen de öğren isterim... Anladım ki görebildiğin kadar değil hayal edebildiğin kadar büyükmüş her şehir ve anladım ki üzdüğü kadar değil sevip de dağıttığı kadar büyüktür bir kalp... 

                                     Sevip de dağıttığım kalbimin üzmediği insan o kadar çok ki... 
                                     Benimle yaşamaya ve benimle düşlemeye hazır mısın bu kenti?

bir kez olsun yalan söyle

Bir gülümseme miydi , yoksa ilgili bir iki sözcük müydü beni sana çeken? Bilmiyorum. Onca yokluğun içinde bir varlık hissettim. Senin hiç olmayan varlığınmış. Çocukluğumdan kalma. Hayatım boyunca hep benimle baş edebilecek insanları seçtim kendime. Benim zorbalıklarıma göğüs gerecek kadar güçlü olanları. Sen öyle miydin gerçekten? Seni o sanmıştım. Çocukluğumdan bu yana süre gelen o duygu eksikliğinin içinde varlığını hissetmiştim. Bu varlık hayatın bizi buluşturduğu yerde ayaktaydı. Güçlü ve dik. Çoktan razıydım kabullenmeye yokluk içindeki varlığını... Başından anlayamazdım. Bu gece kendime bir kez daha yeni bir sayfa açacağım. Sen hiçbir şey anlamadın henüz nasılsa diye yapacağım bunu. Daha beni tanıyamadın diye. Tek bir şeyi anlaman için açacağım.

İyileşmeye başlayan yaramı kendi tırnaklarınla kazıyıp tekrar kanattığın için nefret ediyorum senden.

Benden kendine platonik bir aşık yarattığın için hiç affetmeyeceğim seni.

Tüm bu nefretin içinde kalbime söz dinletemeyeceğimi biliyorum. Kalbim inatla sana hasret. Kalbim inatla yanında olmak istiyor her an. Tek bir öpüşün bana kattığı mutluluklardan küçük bir parça daha çalmak istiyor kalbim.

Artık kocaman bir hayat var önümüzde. Birlikteyiz sen ben ve diğer tüm hasretler. Birlikte devam edeceğiz ama
her birimiz kendi yaşamı için yaşıyor olacak en çok. Senden uzak durabilmeyi dilerdim. Çünkü dindiremeyeceğimi bildiğim kör bir inatla seviyorum seni ve her gün biraz daha çok alışıyorum gözlerine.

Korkum senden değil kendimden. Korkum çocuk kalıp büyümemek için direnen kalbimden.

Korkum benden daha büyük olan bir sevdadan.

İmkansızım olma ne olur. Ne olur bana beni seviyormuş ve hep sevecekmiş gibi davran. Kalbimdeki umutsuz sevgiyi kurutmanın tek yolu bu.

Elimi tut, gözlerime bak ve bir kez olsun yalan söyle ne olur...

24 Ekim 2011 Pazartesi

Saklı Bombanın Fitilini Çek


Yürüyorum... Tarfi olmayan, anlamsız ve kimsesiz yollara... Ayagımda prangalar... Yüregimde saklı bomba yürüyorum... Fitili çekmek ve uçmak gökyüzüne benim elimde... Geri dönmek ve kurtulmak prangalardan... Hepsi benim elimde biliyorum... Önümde uzun bir yol, yürüyorum... Temiz olduguna inandıgım dünyaya dogru yürüyorum... Ayak bileklerimi acıtıyor prangalar, umursamıyorum... Eminim çünkü... Orada ileride bir ışık gördüm ben, inandım o ışıgın varlıgına... Yanına gitmek zorundayım... Bunu ilk gördügüm an anladım... Oraya varmak ve tadına bakmak o ışıktaki huzurun... Sonsuzluk gibi... O ışık saf, temiz, masum ve özeldi gören insanlar için... Benimle birlikte ışıgın varlıgını gören herkes buna inanırdı... 
Hayat bu kadar zor degildi... 
Ve ben ona ulaşabilir, ona dokunabilirdim...

6 Ekim 2011 Perşembe

Nereye Gidiyor Bu Kız

Bir gün gelecek ve ben: "İşte şimdi tam da olmak istediğim yerdeyim." diyebileceğim.


Çizdiğim sınırlar öyle geniş ki
Çizdiğim ben öyle derin
Hayallerim o kadar çok ki
Bunlar için çabam da yok ki
Bir yanda mutlu ben
Bir yanda çaresiz , sevgisiz , ümitsiz.
Bir yanda gülen ben 
Bir yanda boşlukta , hevessiz
Neresindeyim hayatın
Neresindeyim kadınlığın
Neresindeyim bu aşkın
Korkuyorum kendimden
Sebepsizim kendimce
Tepkisizim gidenlere
Çelişkim kendi içimde
Neresindeyim ben aslımın
Çizdiğim yollar öyle düzensiz ki
Bindiğim gemi bile yelkensiz
Hayallerim o kadar zor ki
Bunlar için zaman da yok ki


<Aslı>

*GüzeL-ÇirkiN**SaçmA-SapaN*

        Bu güne kadar hep şu soruyu sordum kendime; neden yeteri kadar güzel değilim? Çünkü biraz daha güzel olursam birçok şeyin farklı olacağına inandırdım hep kendimi. Mesela Jensen'la tanışabilecektim. Aslında tek sebebi buydu güzel olmak istememin. Kim ne derse desin o hayatıma girdiğinden beri tutkularım değişti. Gün geçtikçe artan bu isteği nasıl durduracağımı bile bilmiyorum üstelik. Jensen tutkusu yüzünden erkek arkadaşımla bile kavga ettiğim olmuştur. Sanki o benim hayatımın bir gerçeği gibi. Konu Jensen oldumu kendimi kaybediyorum. Tek konuşmak istediğim onun ne kadar karizmatik olduğu ve dudaklarının onca mesafeye rağmen ne kadar davetkar olduğu.

(Kısa bir hayal molası lütfen.)












Ahh... Ahh...

   Ne  yalan söyleyeyim, geçenlerde gördüğüm bir fotoğraf yüzünden bu konuyla ilgili bakış açımı değiştirmek zorunda kaldım. Hepimizin Sawyer olarak tanıdığı şu yakışıklı adamın koluna takıp gezdirdiği, üstüne üstlük "Bebeğim güzel olur mu, yoksa çirkin mi olur?" diye düşünmeden çocuk sahibi olduğu kadını gördüğüm an yıkıldım. Artık neden bu kadar güzelim diye ağlıyorum... Birde kız onu sallamadı diye aşık olmuş. Ee ben sık sık yakışıklı ve ünlü birileriyle karşılaşıyorum. (En son şakşuka'yla karşılaştım ama kendisini hiç görmemiş olmayı tercih ettiğimden bu konuya dahil olmadığını belirtmek istiyorum.) Üstelik karizmam sarsılmasın ya da herkes bana bakıyor diye düşünüp kimse şımarmasın diye onlardan tarafa bile bakmıyorum. Niye kimse bana aşık olmuyor arkadaşım ya. Çok mu güzelim? Yoksa çok mu çirkinim? En kötüsü de tam arada mıyım acaba? Off offf sorularıma cevap bulamıyorum ve her Supernatural  izlediğimde rüyalarımda Jensen'la sevgili olduğumu görüyorum. Hatta burada anlatmak istemediğim binlerce şey. 
          Yeter artık bu işkence bitmeli.

5 Ekim 2011 Çarşamba

Güler Misin?Ağlar Mısın?

   Artık pes diyorum. Tüm garip insanlar beni buluyor sanırım. Sabahtan beri sürekli şoka girmekten kendimi alıkoyamadım. Tamam hepsini baştan anlatmalıyım. Sabah kalktığımda bugün kendimi işe gitmek için pek hazır hissetmediğimi fark ettim. Zaten insan buna kendini neden hazır hissetsin ki. Ama kötü bir gün olacağı daha en başından belliydi. Önce ne giysem diye düşünürken dolabın önünde dakikalar harcadıktan sonra olmadık bir şeyler geçirdim üstüme. Pantolonumun paçasındaki neden ve nasıl olduğunu anlamadığım beyaz beyaz noktacıkları ne yazık ki evden çıktıktan sonra fark ettim. Büyük olasılıkla bir temizlik faciası yaşamış olmalıyım. Bu detaya takılarak zaten kötü başlamış olan günümü daha beter hale getirmemek için kendime söz verdim ve yola devam ettim. Yolda yürürken karşıdan gelen bir kız, bu günün tüm kötülüğünün üzerine görmek istediğim son şey olabilirdi. Tamam giyim makyaj bunların uzmanı değilim. Yani aslında uzman olmaya bir ayak mesafesi kadar yakınım diyebilirim. Terazi kadını olmanın bazı avantajları var tabii. En başta modaya daha düşkün oluyor insan :) Neyse bir şeyi çok iyi bildiğimi söylemesem de bu kadının tam bir facia olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Üzerine bir hırka giymiş, kumaşından modeline kadar her yanından zevksizlik aksa da bunların hepsinden daha kötü olan bir yanı vardı bu hırkanın. "RENGİ" Ya asla bu renk kıyafet giymedim demem ama, ben bu renk kıyafetleri asla bu şekilde kombine etmem. Şu kadarını söylemeliyim hırkanın beden kısmı cırt bir mor renginde kolları ise fuşya rengindeydi. Yani uzaktan çook uzaktan hatta oturduğunuz yerden bile ben buradayım diyordu resmen. Ama en kötüsü tüm bu detaylar yetmezmiş gibi bu kız bu hırkanın üzerine KIRMIZI hatta KIPKIRMIZI bir ruj sürmüştü. Yani bu kadar berbat bir seçim olamaz resmen kız ben buradayım demek istiyormuş. Oysaki neden kendini bu denli deşifre ettiğini hiç anlamadım.Hayır deşifre edilecek bir yanı olsa neyse. Zaten insan ona ancak bir kez bakabilirdi. Bazen tüm bu gördüklerimden sonra kadın olmak çok utanç verici bir durum olabiliyor. 
   Şimdi gelelim esas olaya tüm bunları unutamayacağımı bilerek ofise geldim. Kendimi motive etme çabasının üst sınırındaydım. İş arkadaşlarımdan biriyle çarpık ilişkiler hakkında saçma bir tartışmaya girdim. Son zamanlarda başkalarının ilişkileriyle kafayı bozmuş durumdayım. "Şimdiki gençler nereye doğru gidiyor böyle" moduna sabah sabah girmemek daha uygun olurdu ama bombanın fitili çekilmişti artık. Muhabbet ikili ilişkiler konusuna geldi mi benden daha uzmanı yok. Ben öyle uzaktan her şeyi çok iyi kontrol edebilirim. Hemen ne doğru ne yanlış söyleyebilirim. Belki tüm bunların sebebi davulun sesinin uzaktan insana hoş gelmesinden kaynaklanabilir. Ama ben yine de bu konuda sürekli bir fikir sahibi olacağım. Her tartışmada bir sevgilin olsun da o zaman görelim seni diyen kendi tabirimle " - kafalı " eksi kafalı insanlardan çok sıkıldım. Bu yüzden ilk ilişkimi tüm bu savunduğum düşüncelerin deneyi olarak heba edeceğime yüzde yüz emin gibiyim. Durum şu ben ikili ilişkilerin insanların hayatını kaplamasının ve kişiye başlı başına bir birey olduğunu unutturma-sının çok yanlış  olduğunu düşünüyorum. Birini sevmek o yanında yokken bile birlikte adım attığını düşünmek gibidir diyebilirsiniz. (Bu sözü de şuan uydurdum) Bende buna katılıyorum evet ne güzel her an varmış gibi bir duygu ama sonuçta o adımı atan sizsiniz ve emin olun o adımı attığınızdan haberi bile yok. Ben her kişinin birazcık özgürlüğe ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Biz tam bunları tartışırken aklıma nefis bir örnek geldi ve hemen atıldım. Bizim şirkette bir tane eleman var ben hayatımda erkek gibi erkek olup da (yani gay olmadığı halde) bu kadar yalaka olan bir erkek daha görmedim. Ama yani bir insan ancak bu kadar sevgilisinin dibinde olabilir. Zaten beraber kaldıklarını söylediğinde benim tepkim direk şu olmuştu.
  - Biz kız arkadaşımla beraber yaşıyoruz biliyor musun?
  - Neden ? Sokakta falan mı kaldı?
Bana göre bir erkek arkadaşla evli bile olmadan önce beraber kalmaktaki tek sebep ihtiyaç durumudur. Yani bir derdin olabilir. Ne bilim geçici bir süre için onunla kalman gerekebilir. (Bu süre tabii ki çok uzamamalı. Yani bir yıl geçici süre kavramının içinde kesinlikle değil bana göre.) Bunun dışında birlikte kalmak bana biraz saçma geliyor açıkçası. Ben bu düşüncelerimi iş arkadaşımın kendisine de söylemiştim zaten ama bugün konusu açılmışken diğer arkadaşıma da onun üzerinden örnek vererek bence olması gerekeni anlattım. Tabii beni anladı aslında olması gerekenin bu olduğunu da kabul etti ama hepsi bu kadar. Kendi hayatına bu fikirleri uygulamayarak neleri kaybettiğinin farkında değildi. Bu bir savaş değil tabii ki ama yine de anlamasını istiyorum karşımdakilerin ne demek istediğimi. Neyse biz tartışmayı sonlandırdık ve yerlerimize oturduk. Bu sırada o geldi. Hani şu sevgilisi ile birlikte yaşayan. Biraz solgun göründüğünü söyleyebilirim. Her zaman tam motive ofise giren ona buna şaka yapan laf sokan adam gitmiş kara kara düşünen ve sonucu olmayan düşüncelerden kurtulmanın bir yolunu bulamadığı için günaydın demeyi bile unutan bir adam haline gelmişti. Sorunun ne olduğunu bilmediğimiz için onu kendi haline bırakmaya karar verdik. Bilgisayarını açtı sanırım biraz bir şeylere bakındı ve daha sonra dün akşam ki maçın özetini izlemeye başladı. Tabi ben her ne kadar bu maç işlerinden pek anlamasam da biraz önce tartışma içinde olduğum adam anladı maç izlediğini ve heyecanla kalkıp yanına gitti.
  -Ee oğlum bu dün akşam ki maç değil mi?
  -Evet o. (Yüzü hala düşük)
  -Bende başka bişi açtın sandım. Süper maçtı dimi?
  -Öyle miydi?
  -Evet abi izlemedin mi?
  -Yok oğlum benim manitanın dizisi varmış onu izledik.
İkimizde o an koptuk. Bu tutumumuz üzerine muhtemelen bize çok kızmıştır. Ama ben haklıydım ve aslında sabahtan beri anlatmak istediğim şey de buydu. 
Bizim çocuğun hali içler acısı artık yakında örgü örmeye de başlar diye düşünüyoruz. Büyük olasılıkla akşam maçı düşünürken gözüne uyku da girmemiştir. Bu hali ve suratsızlığı da tamamen ondan... EE bu adamın bugün çalışması ve pozitif olması gerekiyor ki satış yapabilsin... Artık bu olanları değiştiremeyeceğine göre bugün ki satışlara elveda ve bu ay alacağı prime good bye demek zorunda. Ne yazık... 

2 Ağustos 2011 Salı

AkıL HasTanEsi

    Ellerini gökyüzüne açtı... Minik avuçlarında birkaç damla gözyaşı... Karıştılar yağmurla, birbirlerine yakıştılar... Bir dua mıydı dudaklarından dökülen yoksa kendi kendine konuşuyor muydu yağmurla? Kimse anlamayacaktı. Sessiz kelimelerine kapattı dudaklarını ve birkaç damla daha gözyaşı aktı... Ayarı kaçtı nicedir bulutlarının. Bir kabardı mı gökyüzü dinmek bilmezdi yağmur. Yağmaya bir başladı mı yağmur, ıslanırdı gözleri. Neden ağlardı yağmurda hiç anlatmazdı. Sessizce gökyüzüne çevirdi ıslak gözlerini. Bakışında umut vardı... Bakışında umutsuzluk... Yağmurla gelecek bir haber miydi beklediği ellerini açıp, yoksa acılarını yıkayıp alsın diye mi gezerdi yağmurda? Gözlerini kapattı gökyüzüne... Alnına çarpan gerçeklikle yıkanıyordu yüzü, dudakları ve göz kapakları... Ellerini yukarı uzanabildiği en yüksek yere uzattı. Birazcık aralanınca dudakları, gözlerinden akan yaşlar toprağa düşünce hızlıca, haykırdı bulutlu havaya "Al artık, al beni." Neydi anlatmak istediği, kime seslenmişti? Üstünde beyaz bir önlük, teni solgun ve soğuk. Üşümüştü bedeni titriyordu... Tanrıya mı seslenmişti, yani ölmek mi istiyordu bu güzel gözlü kız. Yoksa çok uzaklardan onu alması için birini mi çağırıyordu? Beklediği biri mi vardı gelmeyen? Belki ailesine ya da sevdiği bir yüreğe seslenmişti... Kim bilir neydi anlatmak istediği. Kimse anlamayacaktı... Nereye gitmek istiyordu kim bilir... Hiç konuşmaz, hiç anlatmazdı... Yüzüne bir anda yerleşen gülümsemede tarifsiz bir umut vardı. Gözleri kocaman açılmış gökyüzüne, dudakları yanaklarına doğru uzanmış, elleri hasretle göğsüne kapanmıştı. Tüm umutsuzluklar, tüm acılar yağmurla yıkanmış, belli ki bekleyişler yarınlara atılmıştı... Yaşadığı anlık mutlulukların sebebi neydi kim bilir? Bir anda ne değişmişti ki? Ellerini göğsünden kopardı ve sildi yanaklarından süzülen gözyaşlarını... Başını umutla aşağıya indirdi, Karşıya baktı, sonra toprağa ve etrafında dönmeye başladı... Neşeli çocuklar gibi kendi etrafında dönüyor ve durmadan gülüyordu... Gülerken de bir toprağa bir havaya teşekkür ediyordu. Anlayamıyordum. Kimsenin anlamasına da izin vermiyordu. Daha on beşinde gencecik ve tertemiz bir kızdı. Ne zaman yağmur yağsa dışarı çıkar ve gökyüzüne ellerini açıp sessizce bir şeyler mırıldanırdı... Bugün neden bir anda gülmeye başlamıştı... Ben tüm bunları 405 nolu odanın camından izlerken ve onu anlamaya çalışırken, acaba o benim farkımda mıydı. Sonra durdu bir anda... Durdu yağmur... Durdu dönmesi... Dudakları son kez mutlulukla aralanırken közleri sımsıkı kapandı... Kolları gökyüzünden yere doğru hızla düşerken gencecik bedeni solan bir yaprak gibi toprağına uzandı... Anlamıştım... Ölümdü beklediği bu akıl hastanesinde ve bugün kurtuluşuna uyanmıştı....

21 Ocak 2011 Cuma

***sessiz sözler***

erkek konuşur ;

bir labirentin içinden çıkmaya çalışan ruh
atlas arıyor tenimde bu gece
gözlerimi kapatıp arkama yaslanıyorum
arkam önüme düşüyor ben dizlerime kapanıp ağlıyorum
eflatunun cinayetinden kaçarken seni görüyorum
kentin en terk edilmiş en uçsuz ucunda hapsetmiş kendini bekliyorsun
gözkapakların yaşamı taşımaktan yorgun
bizi - seni - beni - bilmiyorum / bilmiyorsun /bilmiyoruz /
diyorsun
ben diyecekken sen yağmur bekliyorsun
yeryüzü aralanıyor kirpiklerinin arasından
senin yüzünden benim yüzüme binlerce acı kaçıyor
kapatıp gözlerimi acılarını hapsediyorum kan dolaşımıma
çocukluğumdan koparttığım bir parca sevincim var cebimde
alırmısın onu diyorum katabilirmisin geleceğine ?
korkuyorsun / korkuyorum / korkuyoruz /
"biliyorsun sevinç şiirlerimde alışık olmadığım devrik bir cümle.."


kız karşılık verir ;

"ben özledim seni.."
dudaklarımda o ıslık, söz verdiğimiz yerde, beyaz gömleğinle
"yağmurlu bugün hava üstüne bişiiler al.."
şair olurmuş ya kanaması fazla olanlar,
sen de söz verdiğin boş şırıngaları getir,
sonsuzluktan ayaklarımızı sallandıralım, ezberindeki bilmem-kaç-yüz şiirinle, böğürtlenli dondurmadan da bahsederiz hem..
gelmezsen olmaz, gelmezsen gidemem..

17 Ocak 2011 Pazartesi

"büyük yüreklilerin arkasına saklanmak"


            Bir sayfa daha çaldım zamanın alevinden. Karşılığını alamadığım mutlulukları yazdım sayfama. Yetmedi... Özlemin kurşunu dayanmış boğazıma. Nefesim kesiliyor ama faydası yok. Bunca emek ve çaba boşuna... Çaldığım sayfalar yırtık, elbisem gibi... Yazamıyorum, tamamlayamıyorum yarım kalan cümleleri. Acıktım susadım mutluluğa. Görmek, duymak, hissetmek, anlamak istemiyorum hiçbirşeyi. Ya da herşeyim olan şeyleri.

Güçlü sanırdımya kendimi... İsyan cümlelerim yarım kalır diye. Söyleyebilecek, yazabilecek şey bulamadığımdanmış. Utanmışım eriyişi, yılgınlığı, pes edişi, güçsüz kalışı, yenilişi anlatmaya. Ne çok eksik kalmışım. Ne çok kimsesiz ve yalnız...

Kendimi vurdum yollara... İsyanımı haykırmak için. Kimse yoktu şehrin sokaklarında. Korkarak döndüm yuvama. Bir sayfa çaldım, yazmaya başladım... Korkum derindi kendimden. Başkalarının; büyük yüreklilerin arkasına saklanıp sessiz cümlelerle haykırmışım isyanımı. Onlardan başka duyan olmamış. Yazabilmek için açtığım her sayfayı, korkarak kapatmışım. Yalnızlığım tercumanı yorgun gözler sanmışım aynaya her baktığımda gördüğüm. Gözüne baktığım kimse yalnızlığımı bir ayna kadar anlamamış. Bütün bunların farkına bir anda varmakmış yaptığım hata. En zoru anladıktan sonra dahada çaresiz olmakmış. Kiminle konuşup kime sesimi duyuracağımı anlamamışım. Şimdi anlıyorum... Bu yüzden susuyorum artık. Susup bekliyorum. Güçlü hissedeceğim günü bekliyorum. Korkumla yüzleştim sonuna. Saklamaya çalıştığım yaramın üstünü açtım... Özgürüm artık... Kalkanlarım yok... Herkez istediği gibi incitebilir beni.. herkez yaralayabilir... Ama biliyorum, çektim kendimi insanlardan. Boş sokaklarda geziyorum. Bilmediğim ve kimseyi tanımadığım sokaklarda. Kalabalık sandığım yalnızlıktan vazgeçtim. Saklanarak susarak yaşıyorum...


Nasıl geldim bu noktaya bilmiyorum... Sorgulamaktan vazgeçtim çünkü. Kabullendim sonunda herşeyi ve artık korkmuyorum başıma gelebilecek hiç bir şeyden. İsyan cümlelerimi tamamlayıp gözlerimi kapıyorum sonsuzluğa. Açtığımda hiç bir şeyin değişmediğini farkediyorum... Devam ediyorum yarım kalan bütün cümleleri tamamlamaya.

Bu sayfalar boşuna biliyorum. Sadece büyük yüreklilerin, arkasına saklandıklarımın okuyabileceği bu satırlar boşuna. Yırtık elbisem üstümde, birazdan yine gözlerimi kapayacağım kâbuslar eşiğindeki sonsuzluğa. Korkarak ve saklanarak bana zarar verebilecek herşeyden...

Aldığım yaralardan korunmak için uyumaya ihtiyacım var artık. Yaralarımı unutmak için gözlerimi kapatıyorum şimdi. Pencerem açık ardına kadar... Olsun... Soğuk rüzgâr yapayalnız odamda birtek beni üşütebilir... Zaten bu odada yanan alev yaramı sıcak tutan...

Artık üşümek ve kendime gelmek istiyorum...
Artık dinlenmek ve unutmak istiyorum...
Artık boşvermek, pes etmek, susmak, kaybolmak ve kısa bir süre sonra unutulmak istiyorum...

Topla Valizini Şimdi Gitmek Vaktidir...


Şimdi artık gitme vaktidir. Topla valizini ve uzun bir yolculuğa hazırlan. Git ve seyret boğazın derin sularını, hani şu içinde kaybolmayı düşlediğin. Git ve seyret bir başına. Artık gitme vaktidir. Eşyalar dağılır elin gitmez valizine. Biliyorsun ya gideceksin sonunda. Veda edip o çok sevdiğin büyük kente.
Veda vaktidir. Çekersin kapıyı son kez. Nereye gittiğini bile bilemeden üstelik çeker çıkarsın. Yollar uzundur artık. Sığdıramazsın yüreğini yollara. Gitmek zordur. Toplayıp bütün eşyalarını… Geride bırakıp her şeyi hayatı gitmek…
Arkada kimdir gözü yaşlı bırakılan görmek duymak istemediğin. Yalnızlık çeker seni, gidebilmek varabilmek için çok uzak yollara ihtiyacın olan tek şey yalnızlıktır. Yalnızlık cesaret verir.
Gitmeye çalıştım bende. Çok zor ve uzak sandığım o bilmediğim kente. Topladım valizlerimi tek tek. Ağırdı yüküm. Hiç olmadığı kadar ağır… Ölüm ağırlığıydı valizime doldurduğum. Tek tek raftan indirdim bütün eşyaları. Heyecan değildi hissettiğim anlamıştım. Alışkın olmadığım bu his kaplamıştı çoktan bütün hücrelerimi. Biraz buruk, biraz korkak bir his kaplamıştı. Valizime koydum birer birer eşyalarımı. Dokunduğum her bir eşyam damarlarımdan sızıp kalbime işleyen tuhaf bir his olmuştu artık.
Acıyan kalbimiydi gerçekten. Oysaki ben istemiştim bu yolculuğu. Bir sonu olmadığını bile bile ben istemiştim. Yalnızlık beni dinlendirir sandım. Bu yolculuk iyi gelmeliydi. Topladım valizimi. Ve kapattım fermuarı.
Artık çekip kapıyı çıkma vaktiydi. Artık yalnızlığı kabullenme vaktiydi. Artık yüreğime yüklediğim acıya gururla göğüs gerip bilmediğim o uzak kente gitme vaktiydi. Merdivenleri indim ve kapıda beni bekleyen arabaya yükledim bütün kabullenmişliğimi. En çok içimi acıtan arkamda gözünde iki küçük damla yaşla ‘Bir ablamı kaybettim zaten, senide kaybetmek istemiyorum ne olur çabuk dön.’ diyen kardeşim olmuştu. Deniz’im olmuştu. Derinliğim, hasretim, özlemim, mutluluğum, yalnızlığım, dinginliğim, huzurum, kardeşim olmuştu içimi kanatıp kemiren bu acı. Altı yaşındaydı. O an tek düşündüğüm onun kalbine bu acıyı yükleyenin ben olduğumdu. Oysaki mutlu olması için tüm varlığımı, tüm servetim olan kalbimi ona feda etmek için çoktan hazırdım. Dökülmesin diye bir damla olsun gözyaşı gözlerinden her şeyi yapmaya hazırdım. Kendini yalnız hissedecekti artık. Bir ablasını daha kaybetmek üzereydi. Korkuyordum. Uzak yerlerden ona yetişemem, sevgimi yanındayken olduğu gibi derinden hissettiremem diye korkuyordum. Onun hiçbir günahı yoktu çünkü. Küçücük yüreğine ilk kaybetme duygusunu aşılayan ben olmuştum. Üstelik hiç hazırlamadan, birden bire… En son istediğim şeyi yaptım ve iki damla gözyaşını sildim gözlerinden. Onu teselli etmek için bir iki cümle döküldü dudaklarımdan. Bir başka his saplandı ufak ufak kalbime. Küçücük elleriyle kızarmış yüzündeki yaşları gizlemeye çalışan annemi gördüm. ‘Hani hatırladın mı?’ diyemedim. ‘Hatırladın mı her şeye birlikte göğüs germiştik. Üstelik yenilmeden omuz omuza dimdik. Kalbimize gün günden işleyen bu sıkıntının bir gün biteceğine olan inancımızı hiç kaybetmedik seninle annem. Her kötü şeyin bir sonu vardı ya hani. Bu da bitecek bir gün. Geri geldiğimde yine eskisi gibi sımsıkı sarılacağım sana. Yine çıkacağız yollara omuz omuza dimdik.’ Diyemedim. Söyleyemedim annem. Yalanlara alışkın değildi yüreğin. Ertesi gün nerede ne yapıyor olacağımı bilemeden geri döneceğimi söyleyemedim. Teşekkür bile edemedim üstelik sana. Bana bu güne kadar öğrettiğin ve bundan sonrada öğreteceğin şeyler için. Benim için katlandığın sıkıntılar büyüktü bilirim. Doğumumla başlayıp on dokuz yıldır yüklendiğin sıkıntılar mühürlüydü kalbine. Biliyorum iyi olmam, güçlü olmam ve ezilmemem için çıktığım bu yolda her zaman arkamda varlığını hissedebilirdim. Yalnızlık değildi korktuğum annem. Seni yalnız bırakmak istemedim. Oysa biliyordun daha da güçlü olmak ve yenilmemek için çıktığım bu yolda ilk koruyacağım insan sendin. On dokuz yıldır seni hak ettiğin güzelliklere kavuşturabilmek için bekledim. O gün bugündür annem. Artık huzur ve mutluluk biraz daha yakın sana. Artık hüzün ve gözyaşını çok uzaklara atma vaktidir. Bir umut yükle ne olur benim için kalbine. Yakındır annem yaşamayı düşlediğin hayat. Hiç olmadığı kadar yakındır. Bilirim çok büyük şeyler değil düşlediklerin. Bana öğrettiğin en önemli şeylerden biriydi azla yetinebilmek. Belki bocaladım. Beklide hala toplayamadım kendimi. Ama az kaldı annem. Çok az kaldı inan bana. Beklide benim için ilk kez o kapıda döktüğün gözyaşına ağlıyorum şimdi. Biliyorum çünkü güvenin sonsuz bana. Annem; senin güvenini boşa çıkarmamak için yapıyorum her bir şeyi. Seni bir daha benim için öyle derinden ağlarken görmemek için. Benim için gözünden akan yaşlar mutluluktan olsun bundan sonra. Beni büyüttü çünkü derin kalbin. Beni büyütüp gönderdin bu uzak kente. Yenilmemek için kalbime yüklediğin içime işleyen duygular sayesinde dimdik ayaktayım hala. Aylar sonra gidişimin üstünden ‘Benim en çok neyimi seviyorsun?’ diye sorduğumda sana ‘Kalbindeki merhameti.’ demiştin hatırlar mısın? İşte bu duygunun varlığıyla gurur duyuyor senin küçük kızın. Belki yıllar sonra senin gibi merhametim yüzünden yenik düşerim bazı şeylere. Kim bilir. Ama hiçbir zaman pişman olmam bu yenilgiye düştüm diye. Çünkü biliyorum biz birbirimize kalırız. Sen ve ben yıllar sonra. Yine omuz omuza dimdik ayakta. Öyle çok özledim ki mis kokunu annem. Keşke yanımda olsan şuanda… Sana öyle derin, öyle içten, sımsıkı sarılırdım hiç bırakmamacasına. Kokunu doldururdum ciğerlerime. Durmadan özlediğim mis kokunu. Gözlerimde yaş kalmadı ağlamaktan bu gece. Varlığını ve bana her an düşünmeden hissettirdiğin annelik duygunu çok özledim bu gece. Kime sorsalar en iyi anne benim annem der şüphesiz. Ama benim için sen sadece anne olmadın hiçbir zaman. Bunu bilmeni isterim. Benim için annem sözünün altında yatan anlamlar daha da büyüdü varlığınla. Çünkü sen her şeyimsin benim. Can yoldaşım, sırdaşım, arkadaşım, dostum, canımsın. Bir tek şey iste benden ne olur. Bir tek şey iste. Yoksa sana nasıl öderim borcumu annem. Bilirim bütün bu verdiklerin karşılıksızdır. Bilirim sen iyi ol başka hiçbir şey istemem dersin. Ama ben bütün varlığımı sana adamak istiyorum. Sonsuza dek sana adamak. Uzağındayım annem. Ama belki bu gün bu saatlerde bir burukluk takılmıştır yüreğine. Ben bu gece bütün gözyaşlarımı senin yerine akıttım. Aldım gözbebeklerindeki yaşları kendime kattım ve bu yazıyı sonsuza dek minnet duyacağım sana yazdım. Tek bir dileğim var senden. Kapına yıllardır birlikte aradığımız mutluluğu, huzuru, saadeti ben getirene dek ne olur kendine çok dikkat et. Bak içme artık şu sigarayı. Bir yıl bile uzatacak olsan ömrünü sigarayı bırakarak ne olur benim için uzat. Sana göstermek istediğim çok şey var daha. Hayatta sana güçlü olmayı ve kazanmayı öğretebilmek istiyorum. Bir tek şey istiyorum senden çok mu? İzin ver bana. Bana biraz zaman ver. Zaman ver ki ömrümü sana adayayım. Bir başkasında ya da bir başka yerde asla bulamam seni. Seni başka yerde arayamam. Tek sığınağım, tek dayanağım, tek kalkanım, tek silahımsın benim. Sen olmadan ve bana varlığını hissettirmeden başaramam hiçbir şeyi. Zorluklara bu denli göğüs geremem. Hadi seninde tıpkı benim bu yazıyı yazarken olduğu gibi bir umut yerleşsin yüreğine. Bir gülümseme belki bir iki damla gözyaşına karışsın yok etsin düşüncendeki tüm umutsuzlukları. Benim için bana yardımcı ol ve varlığını silme kalbimden. Bak küçük kızın büyüdü. Savaşa girdi şimdilerde. Güçlü olmak zorundayım artık. Güçlü olacağım. Kalkanım kalbindir sadece. Kalkanım sana beslediğim derin ve içten sevgimdir. Beni anladığını biliyorum. Ve anlayacağını da… Seni seviyorum annem seni seviyorum. Beklide asla tahmin edemeyeceğin kadar…

Deği$meYen

Bitmeyen bir rüyanın içindeyiz hepimiz. Kimi zaman korkularımız, kimi zaman sevinçlerimiz, kimi zaman iyiliklerimiz… Kimi zamanda en çok kendimizi kanatan kötülüklerimiz var dünyamızda... Biz yalnız doğan ve yalnız öleniz. Biz yaşadıklarını kar sayan, yaşamadıklarını hep çok uzaklarda arayanlarız. Biz hiç var olmamışız aslında, hiç yaşamamışız. Ağlarsın ya hani bazen, neden ağladığını bilmeden ağlarsın. İşte sensin o gözyaşı, senin hiç var olmamışlığın, senin yalnızlığın.
            Uyandım yine zamansız. Bir şeyler eksikti. Her zaman öyle değil mi? Hayatımı düşündüm. Neler yapmıştım şimdiye kadar neler yapmamıştım. Neydi istediğim, neyi elimin tersiyle ittim. Kendimi tanıdım bu sabah. Ben doğarken parçalanmıştım. Ben işaretlenmiştim hayat tarafından. Her şeyi yaşadım. Gördüm kendini sevemeyenleri. Kendinden başka kimseyi sevemeyeni de gördüm. Yaşadım en güçlü hissettiğim anı. Yıkıldım kendimi bile güçsüz kıldım diye. Sonuçta yine aynı yüze baktım… Değişmedim hiç ve verdiğim sözleri unutmadım. Tutamayacağım sözler vermedim ama tutmamam gereken sözlerim oldu. İnsanlar nasıl istiyorlarsa öyle durdum karşılarında. En çok yıkıldığım anda, en güçlü duygularla yüreklendirdim sevdiklerimi. En çok mutlu anımda onların dertlerine ağladım. Hayat buydu benim için ben hep görmek istedikleri yüzü oldum insanların. Bunu bile yanlış anladılar. Onların acılarıyla içim burkulurken sahte oldum en çok. Onların güçlü anlarında zayıflığımı sunduğumda yalancı… Onların mutluluğuna sevindiğimde kıskanç… Onların yalanlarına göz yumduğumda aptal oldum. Onlara sesleniyorum şimdi… Hayatımda yer alan ve bugün kalemim olan herkese. Anladığınızı sandığınız MAİGLOKEN’ i anlatıyorum sizlere.
Sizin için her şey oldum. Oysa hiç biri değilim ben bunların. Benimde ihtiyacım vardı derdimi anlatmaya. Ama sizde mutsuzsanız susardım. Benimde ihtiyacım vardı güçlü olmaya ama siz güçlü olduğunuzda arkanızda kalırdım. Bana baktığınız an, o an anlardım kim olmamı istediğinizi, sizi kırmazdım. Artık yoruldum. Hiç kimse için hiçbir yüz olamam artık. Bu yüzden terk ediyorum tanıdığım herkesi. Çünkü istediğinizin ben olmadığımı anladım. Hiç sormadınız neden böylesin diye. Hiç biriniz anlamadınız. Hiç biriniz tanımadınız beni. Ben yalansız bir hayat istedim en çok. Ben en çok bana dürüst olduğunuz anlarınızı sevdim. Ama sizin dünya zevkleriniz ağır bastı en çok. Sizin tedirginliklerinize cevap oldum ben… İzin verdim, siz beni denediniz. İzin verdim, siz beni kandırdınız. İzin verdim, özel hayatıma bile daldınız. Öyle birden bire öyle sualsiz. Oysa ben sizin kötülüğünüz için hiç bir şey yapmadım. En çok bana imrendiniz. Benim kadar dürüst olamadınız diye. Ama kimse sormadı neden böylesin diye… Neden bu kadar korumasız? Söylüyorum şimdi. Siz yalanlarla yaşadığınız için kendinizi korumayı öğrendiniz. Ben yalan söylemediğim için hiç bilmiyorum kendimi neyden korumam gerektiğini. Bu yüzden siz kazandınız. En çokta kazandıktan sonra kaybettiniz. Ben kazanmadım hiç, kazanmadığım şeyleri kaybetmeme gerek kalmadı. Siz benim hiç dostum olmadınız. Siz hiç benim sevgilim olmadınız. Siz benim kimsem olmadınız. Çünkü sizin korkularınız vardı. Ne yaparsanız yapın en çok korkularınız yüzünden kaçtınız benden. Çünkü benim kanatlarım o kadar büyüktü ki, gözlerinizle gördünüz yinede inanmadınız. Neydi sizi bu kadar paranoyak yapan ben hiç anlamadım. Gözlerinizin içine bakarak sorsam bu soruyu kendinizden utanırdınız. Ama ben utanmıyorum kendimden. Çünkü siz yalanlarınızı yüzünüze gözünüze bulaştırınca yine bana anlattınız. Sizin hatalarınızı yine benim sözlerim örtbas etti. Ben rahatlattım içinizi… Vicdanınızın ayak sesi oldum hep… İçiniz ne zaman kan ağlasa benden özür dilediniz… Oysa siz bana hiçbir kötülük yapmadınız… Her şeyi gördüm, her şeyi duydum. Kanlım olmanız gerekirken kollarımla sardım sizi. Siz hiçbir şey bilmiyorum sandınız. Oysa ben sizi sizden iyi tanıdım hep… İçimi en çok acıtan bildiğimi anladığınız an kaçtınız. Aptal olmamı istediniz aptal oldum. Akıllandığımı sandığınız an kaçtınız benden. Oysa ben ağzımı bile açmazdım... Ben kimseye kötülük yapamazdım. Yapsaydım zaten onca zaman susmazdım. Kaçtığınızda ne oldu? Siz konuşmaya başladınız. Benden korktuğunuz için mi beni kötülediniz herkese. Kendinizi koruma altına almak için kim bilir ne yalanlar uydurdunuz? Ben yine sustum, sustum ve sizi izledim uzaktan. Ne istediğinizi bir türlü bilemediniz. Neye ihtiyacınız olduğunu benden başka kimse anlamadı. Bu yüzden yıllar sonra yine beni aradınız. Çünkü benim dinlediğim gibi kimse dinlemedi sizi. Benim olduğum kadar siz olamadı kimse. Benim sarıldığım gibi sarılmadı. Benim gördüğüm gözle kimse bakmadı size. Sizi kimse öpmedi aslında. Sizi izledim... Benden sonra en çok benim gibi olmaya çalıştınız. Ama boşuna uğraştınız… Hala yalan hesapları varsa aklınızda… Hala oyunun içinde oyun kuruyorsanız kendinize… Hala en çok rakiplerinizi düşünüyorsanız… Ben olamazsınız.  Biriniz çıksın karşıma desin ki “Ben sana hiç önyargıyla bakmadım”… “Ben denemedim seni, körü körüne inandım.” desin biriniz. Ben söyleyebilirim, çünkü ben inandım. Ben güvendim size. Ben hepinizi kendim gibi sandım… Yalansız… Siz ise her seferinde yıktınız beni… Her seferinde yalnız bıraktınız. Size dostum dedim; dostluğunuzu uçkurlarınıza sattınız… Ben sizi namuslu bilip zarar görmeyin diye kanatlarımın altına alırken; siz kanatlarımın altından sevdiğim adamları çaldınız… Ben sizi hep benden bildim. Parçam gibiydiniz hepiniz. Neden beni hepiniz sattınız. Hiç yapmadığım şeylere yaptı dediniz. Hiç olmadığım kadar adi yaptınız. Vicdanınız rahat mı şimdi. Beni gecelerce ağlattınız. Yalan söylediniz ne oldu, defterinizden günahlarınız mı silindi, yerine yenilerini mi kattınız? Size güvendiğim, size inandığım, sevginize emek verdiğim için yalnızım şimdi.
Sevdiğim erkekler; siz bir gün anladınız mı sizi ne kadar önemsediğimi… Sizin sevdiğiniz şeyleri sizinle sevdim ben. Ben hep durmamı istediğiniz yerde durdum. Ben biliyorum en çok hangi yemeği sevdiğinizi. En çok hangi sözü duymak istediğinizi. Sizi ağlatan şeyleri, nasıl neye mutlu olduğunuzu biliyorum… Ben içinizde yara olan zayıflıklarınızı biliyorum. Çünkü ben sardım o yaraları… Ben ilaç oldum… İçim kan ağlasa da sustum hep… Yaralarım kanasa da ilacımı size verdim. Siz beni sevdiğinizde sevginize laik olabilmek için en dürüst halimle çıktım karşınıza. Başkalarında alıştığınız yalanları benden de beklediniz. En çok siz acıttınız canımı. En çok siz terk ettiniz. Benimde ihtiyacım vardı birinin kanatları altında yağmurdan korunmaya. En çok ihtiyaç duyduğum anlarda denediniz beni… Ne kazandınız hayatta… Ben sizin âşık olmanızı izledim… Ben sizin başka biri için akan gözyaşınızı sildim. Başkaları için yazdığınız şarkılara eşlik ettim. İçim kan ağlasa da terk etmedim hiç sizi. Yıllar sonra yine beni aradınız. Benimle paylaşmak istediniz. Ne zaman arasanız aynı kişiyi buldunuz karşınızda. Alıştığınız şeyler vardı insanlar değişirdi. Ben hiç değişmedim. Yıllar sonrada arsanız sevdim ben sizi. Çünkü hiç terk etmedim ben… İyiliğimden korkup kaçtınız siz. Siz dalga geçtiniz. Siz kullandınız. Sizin korkularınız vardı, sizin kıskançlıklarınız. Aslında sevmenin ne demek olduğunu hiç anlamadınız… Bu yüzden kaybettikten sonra anladınız sevgiyi hep… Bu yüzden pes edip pişman oldunuz. Ben hiç savaşmanızı istemedim. Korkular sizin korkularınızdı onları yaratanda sizdiniz, onları hayatımıza sokanda… Bana hep susmak kaldı… Şimdi çıkıyorum hayatlarınızdan… Artık bende sizler gibi olmaya karar verdim… Çünkü yalnızım… Siz mutlu ilişkileriniz ve arkadaşlarınızla devam edin yaşamaya. Benim yaralarımı unutun gitsin… Ben iyileşeceğim nasılsa… Hayatıma girip girip tekrar çıkmaktan vazgeçin…
O kadar çok kırdınız ki beni ne dostum olabilirsiniz artık ne de sevgilim… Hiçbir zaman kötülüğünüzü istemedim. Artık anlıyorum her şeyi. Farkında olmadan kötülük ettim hepinize…
Farkında olmadan kırdım… Bu dünyaya yakışmıyorum artık… En son yapar dediğim sizler bile bir gün ihanet ettiniz. Ben böyle bir dünyada yaşamak istemiyorum artık… Siz hep yalanlarla dolu hayatlara özendiniz. Yalansız bir hayat isteseydiniz kanatlarınızın altında uyurdum geceleri… Yalansız bir hayat isteseydiniz sadece severdiniz her şeyi… Sevmeyi öğrenirdiniz. Birini sevmek asla ona acımak değildir… Birini sevmek ona alışmak ta değildir. Birini sevmek onu kim olursa olsun, ne olursa olsun, hesaplamadan, sorgulamadan sevmektir… Birini sevmek artık o olmak, ona kendini sonsuz sadakatle sunmaktır… Birini sevmek onu sevdiğini düşünmek değil, o sevginin varlığıyla dolup taşmaktır. Birini sevmek ona bir şey olmasından korkmak demek değildir asla… Birini sevmek ona bir şey olmayacağına sonsuz inanmaktır…
Hiçbir sevgi ölümüne değildir… Sevgi ölümsüzdür aslında…
Siz hep karıştırdınız…
Birini sevmek ondan gelecek mutluluğu beklemek değildir. Onu mutlu etmeyi bilmektir…
Birini sevmek nerde olduğunu, ne yaptığını, geceleri ne rüya gördüğünü sorgulamak değildir. Birini sevmek o sevgi nerde olursa olsun var olduğunu bilmektir. Ben böyle sevdim sizi yıllarca. Bu yüzden her aradığınızda, karşıma her çıktığınızda sanki hala bıraktığınız yerdeydim. Hatta hiç bırakamadığınız… Çünkü benden bir parça kaldı hepinizde… Şimdi nerede olursanız olun hep hatırlarsınız beni. Çünkü ben hala seviyorum sizi…
Artık düşünmeyin ne söylemek istediğimi… Tanıdığım herkesten bir parça var burada, bunu da hesaplamayın artık. Beni denemekten vazgeçin, beni sorgulamaktan vazgeçin… Yıllar geçti hala aynı benim… Hiç değişmedim… Değişmeyeceğim… Böyle kalsın aklınızda…