27 Ocak 2012 Cuma

*hiç var olmayan*

Kanayan yaralarına iyi gelecek bir merhem bulduğunda, sür dinsin acıların bir bir. Hayat bu kadar zorken, üstelik iyileşen yaralarının her gün yenisi açılmaya devam ederken, titremesin güçsüz bedenin. Bırak boğsun seni gözyaşlarının. Sen gözyaşlarının tuzlu denizlerinde hayatta kalmak için çırpınırken, izleyecek düşmanların en çarsiz halini. Ya o denizde yanında olacak birini bul kendine, yaranı saracak, gecelerini ısıtacak, yüreğindeki derin boşluğun koruyucusu olacak birini. Ya da kendinden fazla değer verme bu dünya üzerinde yaşayan hiç kimseye. Çünkü sen kendin olduğun sürece, biliyorum ıslanacak sırılsıklam yine gözlerin ve biliyorum iyileştirmeyecek merhemin hergün kırılan kalbinden kalan parçaları. Biliyorum çünkü sen yıkıldın bir kere. İnan dediler inandın bir gün güleceğine. Bekleme boşuna küçük kızım. Gülmek güzel olsaydı sonunda gözyaşı gelmezdi ki gözlerimizden. Üstelik yapayalnız gelmedik mi hepimiz bu dünyaya? Tüm aldığımız kararlarda yalnız olmadık mı? Kalbine aşkın tohumlarını ekerken de yalnızdın üstelik, verdiği çiçeklerin kokusunu içine çekerken de. Şimdi bırak kimse su serpmesin kurumuş kalbine. Titrese de zayıf bedenin sen dimdik dur yine. Unutma istemek yeterli olmuyor, çoğu zaman hak etmek gerekir mutlu olmayı. Bilmelisin ki hiç kimse duramaz doğru alınan kararların önünde. Bundan sonra senin için doğru karar alma zamanı küçük kızım. Ne kadar zor olursa olsun; bundan sonra adım atarken hep önüne bakmalı ama her adımında geride bıraktıklarını kendine hatırlatmalısın. Seni yıkan ve yıkmaya çalışan hayata karşı kendini korumak zorundasın. Kendine yeni bir yol bulmak zorundasın. Doğru yolu bulduğunda anlayacaksın, ben çoktan oraya ulaşmış ve senin için yolunu çiçeklendirmiş olacağım. Her şey hayaller kurarak başlar kızım. Ayakta kalmamızı sağlayansa bir gün bu hayallerin gerçek olacağına inanmamızdır. Sende tıpkı herkes gibi hayaller kuracak ve bir gün gerçek olacaklarına inanacaksın. Gerçek olsalar da olmasalar da, kırılsada kalbin paramparça, titrese de zayıf bedenin sen yine de dimdik dur kızım. 
Hangi yoldan gidersen git, önce kendine inan ve sonra yine kendine...


22 Ocak 2012 Pazar

...yokluğunla uyandım yine...

Dostulun pençesinde kıvranırken
Benliğini koruyan tüm duyguların.
Bıraktın mutluluklarını bir bir karlar üzerine...

Çaresizliğin ateşiyle can verirken
Tüm umutların.
Sustururdun onları yoklukla büyülenen kelimelerinle...

Buradan çok çok uzak bir yerde
Birileri saldırırken doğrularının üzerine
Durdurdun darbeleri yumuşacık kalbinle...

Şimdi gelebilsem diyorum
Yanında öylece durabilsem sadece.
Ne çok sarmalanırdı bedenim dostluğunun özlemiyle.

Şimdi sen dalgınlıkla tutarken elindeki silahı
Dostluğumu düşünsen ne fayda
Üşür yine ellerin.

Şimdi ne düşlerinde yer var özgür olmaya
Ne de yaşamında.
Şimdi gece nöbetlerinde sana arkadaş yaşanmış sevdaların.
Şimdi kalabalık odalara kapatılmış 4 saatlik uykuların.
Rüyalarında bile yalnız olamadın.
Yemekler anneninki gibi değil bilirim.
Belki de hiç rahat değil baş koyduğun yastığın.
Biliyorum ben iyi gelmez sana içine attıkların.

Şimdi dostuluğunun yanında olabilsem diyorum.
Şimdi sarmalasam kırılgan yüreğini sımsıkı.
Biliyorum üşür yine ellerin.
Kalbine yalnız esintiler götürür.

Sen dinle sadece.
Duyduğun ses bile senin sesin değil.
Sarıl dostluğuna ne olur ve uzan hayallere.
Sayılı ya günler geçer nasılsa.
Şafak doğar karanlığının içinde.

(G. Y.)

11 Ocak 2012 Çarşamba

**yokluğunun savaşına sarıldı düşlerim**

En büyük savaşlar yokluğuyla başlar düşlerin. Ne zaman unuttun ki hayal kurmayı. Tüm o saldırılara karşı dimdik dururken bedenin. Biliyorum kazanmak için ufacık bir umudunun bile olmadığını. Göründüğünün aksine kırılgandı bedenin. Şimdi hiçbir gücün yenemediği yerdeyiz seninle. Yokluğundayız birilerinin ya da bir şeylerin. Dik dururken bedenlerimiz ruhlarımızın parçalanışını izliyor gözlerimiz. Biliyorum. Burada herkes aynı şeyi söyler birbirine. Kırık bedenlerin mahzeninde, yitip gitmekte düşlerimiz.

Düşüp duruyoruz yükseklerden denizlere. Su soğuk. İçimi yakan bu acıyı dindirmese de, biliyorum kovacak tüm düşleri bedenimden. Biliyorum daha çok acımayacak yokluğun. Daha fazla dokunamaz hiçbir şey sensizliğime.

Şimdi derinlerdeyiz. Bedenin taş kesilmiş, ruhun hala yokluğun alevinde. Sorgusuz sualsiz inandığın her insan bir düş çaldı kırık bedeninden. Dik duruşun tam da bu yüzden. Ne zaman çalsalar düşlerini boş kalan o yeri kalbindeki vicdanınla örttün hep. Öyle çok çaldılar ki düşlerini ne zaman sana dokunsa birileri hissederdi kalbinde atan özlemleri.

En başından anlamıştım. Gülücüklerle saklanılmaz ki çaresizliklerden. Anlamıştım arkasına saklandığın düşsüz gecelerinin kirlettiği bedenler vardı. Onlar bile örtemezdi içine girdiğin savaşların derin izlerini. Sen çoktan kırılmıştın. 

Şimdi yaşarım san sen, kalbin parçalar halinde düşsüzlüğünü örterken. Savaştın ya hep yine savaşırsın nasılsa. Sen düşsüzlüğünden kaç şimdi aceleyle. Hemen ört boş bıraktıkları yerleri. Oysa bilsen düşsüzlüğün itiyor seni o derin sulara. Kaç sen şimdi. Gittikçe daha da derinlere. Kırılmış bedenin, rüyalarını bile koruyamamış bak ellerin. Hayallerin, düşlerin, hatta öyle olsun dediğin tüm dileklerin silinip gitmiş onun yokluğunda. Artık ne geri alabilirsin düşlerini, ne de geçebilirsin yokluğundan bir adım ileri. Bu yüzden bilirim ki en büyük savaşlar yokluğuyla başlar düşlerin. (m.s.)