2 Ağustos 2011 Salı

AkıL HasTanEsi

    Ellerini gökyüzüne açtı... Minik avuçlarında birkaç damla gözyaşı... Karıştılar yağmurla, birbirlerine yakıştılar... Bir dua mıydı dudaklarından dökülen yoksa kendi kendine konuşuyor muydu yağmurla? Kimse anlamayacaktı. Sessiz kelimelerine kapattı dudaklarını ve birkaç damla daha gözyaşı aktı... Ayarı kaçtı nicedir bulutlarının. Bir kabardı mı gökyüzü dinmek bilmezdi yağmur. Yağmaya bir başladı mı yağmur, ıslanırdı gözleri. Neden ağlardı yağmurda hiç anlatmazdı. Sessizce gökyüzüne çevirdi ıslak gözlerini. Bakışında umut vardı... Bakışında umutsuzluk... Yağmurla gelecek bir haber miydi beklediği ellerini açıp, yoksa acılarını yıkayıp alsın diye mi gezerdi yağmurda? Gözlerini kapattı gökyüzüne... Alnına çarpan gerçeklikle yıkanıyordu yüzü, dudakları ve göz kapakları... Ellerini yukarı uzanabildiği en yüksek yere uzattı. Birazcık aralanınca dudakları, gözlerinden akan yaşlar toprağa düşünce hızlıca, haykırdı bulutlu havaya "Al artık, al beni." Neydi anlatmak istediği, kime seslenmişti? Üstünde beyaz bir önlük, teni solgun ve soğuk. Üşümüştü bedeni titriyordu... Tanrıya mı seslenmişti, yani ölmek mi istiyordu bu güzel gözlü kız. Yoksa çok uzaklardan onu alması için birini mi çağırıyordu? Beklediği biri mi vardı gelmeyen? Belki ailesine ya da sevdiği bir yüreğe seslenmişti... Kim bilir neydi anlatmak istediği. Kimse anlamayacaktı... Nereye gitmek istiyordu kim bilir... Hiç konuşmaz, hiç anlatmazdı... Yüzüne bir anda yerleşen gülümsemede tarifsiz bir umut vardı. Gözleri kocaman açılmış gökyüzüne, dudakları yanaklarına doğru uzanmış, elleri hasretle göğsüne kapanmıştı. Tüm umutsuzluklar, tüm acılar yağmurla yıkanmış, belli ki bekleyişler yarınlara atılmıştı... Yaşadığı anlık mutlulukların sebebi neydi kim bilir? Bir anda ne değişmişti ki? Ellerini göğsünden kopardı ve sildi yanaklarından süzülen gözyaşlarını... Başını umutla aşağıya indirdi, Karşıya baktı, sonra toprağa ve etrafında dönmeye başladı... Neşeli çocuklar gibi kendi etrafında dönüyor ve durmadan gülüyordu... Gülerken de bir toprağa bir havaya teşekkür ediyordu. Anlayamıyordum. Kimsenin anlamasına da izin vermiyordu. Daha on beşinde gencecik ve tertemiz bir kızdı. Ne zaman yağmur yağsa dışarı çıkar ve gökyüzüne ellerini açıp sessizce bir şeyler mırıldanırdı... Bugün neden bir anda gülmeye başlamıştı... Ben tüm bunları 405 nolu odanın camından izlerken ve onu anlamaya çalışırken, acaba o benim farkımda mıydı. Sonra durdu bir anda... Durdu yağmur... Durdu dönmesi... Dudakları son kez mutlulukla aralanırken közleri sımsıkı kapandı... Kolları gökyüzünden yere doğru hızla düşerken gencecik bedeni solan bir yaprak gibi toprağına uzandı... Anlamıştım... Ölümdü beklediği bu akıl hastanesinde ve bugün kurtuluşuna uyanmıştı....