21 Ocak 2011 Cuma

***sessiz sözler***

erkek konuşur ;

bir labirentin içinden çıkmaya çalışan ruh
atlas arıyor tenimde bu gece
gözlerimi kapatıp arkama yaslanıyorum
arkam önüme düşüyor ben dizlerime kapanıp ağlıyorum
eflatunun cinayetinden kaçarken seni görüyorum
kentin en terk edilmiş en uçsuz ucunda hapsetmiş kendini bekliyorsun
gözkapakların yaşamı taşımaktan yorgun
bizi - seni - beni - bilmiyorum / bilmiyorsun /bilmiyoruz /
diyorsun
ben diyecekken sen yağmur bekliyorsun
yeryüzü aralanıyor kirpiklerinin arasından
senin yüzünden benim yüzüme binlerce acı kaçıyor
kapatıp gözlerimi acılarını hapsediyorum kan dolaşımıma
çocukluğumdan koparttığım bir parca sevincim var cebimde
alırmısın onu diyorum katabilirmisin geleceğine ?
korkuyorsun / korkuyorum / korkuyoruz /
"biliyorsun sevinç şiirlerimde alışık olmadığım devrik bir cümle.."


kız karşılık verir ;

"ben özledim seni.."
dudaklarımda o ıslık, söz verdiğimiz yerde, beyaz gömleğinle
"yağmurlu bugün hava üstüne bişiiler al.."
şair olurmuş ya kanaması fazla olanlar,
sen de söz verdiğin boş şırıngaları getir,
sonsuzluktan ayaklarımızı sallandıralım, ezberindeki bilmem-kaç-yüz şiirinle, böğürtlenli dondurmadan da bahsederiz hem..
gelmezsen olmaz, gelmezsen gidemem..

17 Ocak 2011 Pazartesi

"büyük yüreklilerin arkasına saklanmak"


            Bir sayfa daha çaldım zamanın alevinden. Karşılığını alamadığım mutlulukları yazdım sayfama. Yetmedi... Özlemin kurşunu dayanmış boğazıma. Nefesim kesiliyor ama faydası yok. Bunca emek ve çaba boşuna... Çaldığım sayfalar yırtık, elbisem gibi... Yazamıyorum, tamamlayamıyorum yarım kalan cümleleri. Acıktım susadım mutluluğa. Görmek, duymak, hissetmek, anlamak istemiyorum hiçbirşeyi. Ya da herşeyim olan şeyleri.

Güçlü sanırdımya kendimi... İsyan cümlelerim yarım kalır diye. Söyleyebilecek, yazabilecek şey bulamadığımdanmış. Utanmışım eriyişi, yılgınlığı, pes edişi, güçsüz kalışı, yenilişi anlatmaya. Ne çok eksik kalmışım. Ne çok kimsesiz ve yalnız...

Kendimi vurdum yollara... İsyanımı haykırmak için. Kimse yoktu şehrin sokaklarında. Korkarak döndüm yuvama. Bir sayfa çaldım, yazmaya başladım... Korkum derindi kendimden. Başkalarının; büyük yüreklilerin arkasına saklanıp sessiz cümlelerle haykırmışım isyanımı. Onlardan başka duyan olmamış. Yazabilmek için açtığım her sayfayı, korkarak kapatmışım. Yalnızlığım tercumanı yorgun gözler sanmışım aynaya her baktığımda gördüğüm. Gözüne baktığım kimse yalnızlığımı bir ayna kadar anlamamış. Bütün bunların farkına bir anda varmakmış yaptığım hata. En zoru anladıktan sonra dahada çaresiz olmakmış. Kiminle konuşup kime sesimi duyuracağımı anlamamışım. Şimdi anlıyorum... Bu yüzden susuyorum artık. Susup bekliyorum. Güçlü hissedeceğim günü bekliyorum. Korkumla yüzleştim sonuna. Saklamaya çalıştığım yaramın üstünü açtım... Özgürüm artık... Kalkanlarım yok... Herkez istediği gibi incitebilir beni.. herkez yaralayabilir... Ama biliyorum, çektim kendimi insanlardan. Boş sokaklarda geziyorum. Bilmediğim ve kimseyi tanımadığım sokaklarda. Kalabalık sandığım yalnızlıktan vazgeçtim. Saklanarak susarak yaşıyorum...


Nasıl geldim bu noktaya bilmiyorum... Sorgulamaktan vazgeçtim çünkü. Kabullendim sonunda herşeyi ve artık korkmuyorum başıma gelebilecek hiç bir şeyden. İsyan cümlelerimi tamamlayıp gözlerimi kapıyorum sonsuzluğa. Açtığımda hiç bir şeyin değişmediğini farkediyorum... Devam ediyorum yarım kalan bütün cümleleri tamamlamaya.

Bu sayfalar boşuna biliyorum. Sadece büyük yüreklilerin, arkasına saklandıklarımın okuyabileceği bu satırlar boşuna. Yırtık elbisem üstümde, birazdan yine gözlerimi kapayacağım kâbuslar eşiğindeki sonsuzluğa. Korkarak ve saklanarak bana zarar verebilecek herşeyden...

Aldığım yaralardan korunmak için uyumaya ihtiyacım var artık. Yaralarımı unutmak için gözlerimi kapatıyorum şimdi. Pencerem açık ardına kadar... Olsun... Soğuk rüzgâr yapayalnız odamda birtek beni üşütebilir... Zaten bu odada yanan alev yaramı sıcak tutan...

Artık üşümek ve kendime gelmek istiyorum...
Artık dinlenmek ve unutmak istiyorum...
Artık boşvermek, pes etmek, susmak, kaybolmak ve kısa bir süre sonra unutulmak istiyorum...

Topla Valizini Şimdi Gitmek Vaktidir...


Şimdi artık gitme vaktidir. Topla valizini ve uzun bir yolculuğa hazırlan. Git ve seyret boğazın derin sularını, hani şu içinde kaybolmayı düşlediğin. Git ve seyret bir başına. Artık gitme vaktidir. Eşyalar dağılır elin gitmez valizine. Biliyorsun ya gideceksin sonunda. Veda edip o çok sevdiğin büyük kente.
Veda vaktidir. Çekersin kapıyı son kez. Nereye gittiğini bile bilemeden üstelik çeker çıkarsın. Yollar uzundur artık. Sığdıramazsın yüreğini yollara. Gitmek zordur. Toplayıp bütün eşyalarını… Geride bırakıp her şeyi hayatı gitmek…
Arkada kimdir gözü yaşlı bırakılan görmek duymak istemediğin. Yalnızlık çeker seni, gidebilmek varabilmek için çok uzak yollara ihtiyacın olan tek şey yalnızlıktır. Yalnızlık cesaret verir.
Gitmeye çalıştım bende. Çok zor ve uzak sandığım o bilmediğim kente. Topladım valizlerimi tek tek. Ağırdı yüküm. Hiç olmadığı kadar ağır… Ölüm ağırlığıydı valizime doldurduğum. Tek tek raftan indirdim bütün eşyaları. Heyecan değildi hissettiğim anlamıştım. Alışkın olmadığım bu his kaplamıştı çoktan bütün hücrelerimi. Biraz buruk, biraz korkak bir his kaplamıştı. Valizime koydum birer birer eşyalarımı. Dokunduğum her bir eşyam damarlarımdan sızıp kalbime işleyen tuhaf bir his olmuştu artık.
Acıyan kalbimiydi gerçekten. Oysaki ben istemiştim bu yolculuğu. Bir sonu olmadığını bile bile ben istemiştim. Yalnızlık beni dinlendirir sandım. Bu yolculuk iyi gelmeliydi. Topladım valizimi. Ve kapattım fermuarı.
Artık çekip kapıyı çıkma vaktiydi. Artık yalnızlığı kabullenme vaktiydi. Artık yüreğime yüklediğim acıya gururla göğüs gerip bilmediğim o uzak kente gitme vaktiydi. Merdivenleri indim ve kapıda beni bekleyen arabaya yükledim bütün kabullenmişliğimi. En çok içimi acıtan arkamda gözünde iki küçük damla yaşla ‘Bir ablamı kaybettim zaten, senide kaybetmek istemiyorum ne olur çabuk dön.’ diyen kardeşim olmuştu. Deniz’im olmuştu. Derinliğim, hasretim, özlemim, mutluluğum, yalnızlığım, dinginliğim, huzurum, kardeşim olmuştu içimi kanatıp kemiren bu acı. Altı yaşındaydı. O an tek düşündüğüm onun kalbine bu acıyı yükleyenin ben olduğumdu. Oysaki mutlu olması için tüm varlığımı, tüm servetim olan kalbimi ona feda etmek için çoktan hazırdım. Dökülmesin diye bir damla olsun gözyaşı gözlerinden her şeyi yapmaya hazırdım. Kendini yalnız hissedecekti artık. Bir ablasını daha kaybetmek üzereydi. Korkuyordum. Uzak yerlerden ona yetişemem, sevgimi yanındayken olduğu gibi derinden hissettiremem diye korkuyordum. Onun hiçbir günahı yoktu çünkü. Küçücük yüreğine ilk kaybetme duygusunu aşılayan ben olmuştum. Üstelik hiç hazırlamadan, birden bire… En son istediğim şeyi yaptım ve iki damla gözyaşını sildim gözlerinden. Onu teselli etmek için bir iki cümle döküldü dudaklarımdan. Bir başka his saplandı ufak ufak kalbime. Küçücük elleriyle kızarmış yüzündeki yaşları gizlemeye çalışan annemi gördüm. ‘Hani hatırladın mı?’ diyemedim. ‘Hatırladın mı her şeye birlikte göğüs germiştik. Üstelik yenilmeden omuz omuza dimdik. Kalbimize gün günden işleyen bu sıkıntının bir gün biteceğine olan inancımızı hiç kaybetmedik seninle annem. Her kötü şeyin bir sonu vardı ya hani. Bu da bitecek bir gün. Geri geldiğimde yine eskisi gibi sımsıkı sarılacağım sana. Yine çıkacağız yollara omuz omuza dimdik.’ Diyemedim. Söyleyemedim annem. Yalanlara alışkın değildi yüreğin. Ertesi gün nerede ne yapıyor olacağımı bilemeden geri döneceğimi söyleyemedim. Teşekkür bile edemedim üstelik sana. Bana bu güne kadar öğrettiğin ve bundan sonrada öğreteceğin şeyler için. Benim için katlandığın sıkıntılar büyüktü bilirim. Doğumumla başlayıp on dokuz yıldır yüklendiğin sıkıntılar mühürlüydü kalbine. Biliyorum iyi olmam, güçlü olmam ve ezilmemem için çıktığım bu yolda her zaman arkamda varlığını hissedebilirdim. Yalnızlık değildi korktuğum annem. Seni yalnız bırakmak istemedim. Oysa biliyordun daha da güçlü olmak ve yenilmemek için çıktığım bu yolda ilk koruyacağım insan sendin. On dokuz yıldır seni hak ettiğin güzelliklere kavuşturabilmek için bekledim. O gün bugündür annem. Artık huzur ve mutluluk biraz daha yakın sana. Artık hüzün ve gözyaşını çok uzaklara atma vaktidir. Bir umut yükle ne olur benim için kalbine. Yakındır annem yaşamayı düşlediğin hayat. Hiç olmadığı kadar yakındır. Bilirim çok büyük şeyler değil düşlediklerin. Bana öğrettiğin en önemli şeylerden biriydi azla yetinebilmek. Belki bocaladım. Beklide hala toplayamadım kendimi. Ama az kaldı annem. Çok az kaldı inan bana. Beklide benim için ilk kez o kapıda döktüğün gözyaşına ağlıyorum şimdi. Biliyorum çünkü güvenin sonsuz bana. Annem; senin güvenini boşa çıkarmamak için yapıyorum her bir şeyi. Seni bir daha benim için öyle derinden ağlarken görmemek için. Benim için gözünden akan yaşlar mutluluktan olsun bundan sonra. Beni büyüttü çünkü derin kalbin. Beni büyütüp gönderdin bu uzak kente. Yenilmemek için kalbime yüklediğin içime işleyen duygular sayesinde dimdik ayaktayım hala. Aylar sonra gidişimin üstünden ‘Benim en çok neyimi seviyorsun?’ diye sorduğumda sana ‘Kalbindeki merhameti.’ demiştin hatırlar mısın? İşte bu duygunun varlığıyla gurur duyuyor senin küçük kızın. Belki yıllar sonra senin gibi merhametim yüzünden yenik düşerim bazı şeylere. Kim bilir. Ama hiçbir zaman pişman olmam bu yenilgiye düştüm diye. Çünkü biliyorum biz birbirimize kalırız. Sen ve ben yıllar sonra. Yine omuz omuza dimdik ayakta. Öyle çok özledim ki mis kokunu annem. Keşke yanımda olsan şuanda… Sana öyle derin, öyle içten, sımsıkı sarılırdım hiç bırakmamacasına. Kokunu doldururdum ciğerlerime. Durmadan özlediğim mis kokunu. Gözlerimde yaş kalmadı ağlamaktan bu gece. Varlığını ve bana her an düşünmeden hissettirdiğin annelik duygunu çok özledim bu gece. Kime sorsalar en iyi anne benim annem der şüphesiz. Ama benim için sen sadece anne olmadın hiçbir zaman. Bunu bilmeni isterim. Benim için annem sözünün altında yatan anlamlar daha da büyüdü varlığınla. Çünkü sen her şeyimsin benim. Can yoldaşım, sırdaşım, arkadaşım, dostum, canımsın. Bir tek şey iste benden ne olur. Bir tek şey iste. Yoksa sana nasıl öderim borcumu annem. Bilirim bütün bu verdiklerin karşılıksızdır. Bilirim sen iyi ol başka hiçbir şey istemem dersin. Ama ben bütün varlığımı sana adamak istiyorum. Sonsuza dek sana adamak. Uzağındayım annem. Ama belki bu gün bu saatlerde bir burukluk takılmıştır yüreğine. Ben bu gece bütün gözyaşlarımı senin yerine akıttım. Aldım gözbebeklerindeki yaşları kendime kattım ve bu yazıyı sonsuza dek minnet duyacağım sana yazdım. Tek bir dileğim var senden. Kapına yıllardır birlikte aradığımız mutluluğu, huzuru, saadeti ben getirene dek ne olur kendine çok dikkat et. Bak içme artık şu sigarayı. Bir yıl bile uzatacak olsan ömrünü sigarayı bırakarak ne olur benim için uzat. Sana göstermek istediğim çok şey var daha. Hayatta sana güçlü olmayı ve kazanmayı öğretebilmek istiyorum. Bir tek şey istiyorum senden çok mu? İzin ver bana. Bana biraz zaman ver. Zaman ver ki ömrümü sana adayayım. Bir başkasında ya da bir başka yerde asla bulamam seni. Seni başka yerde arayamam. Tek sığınağım, tek dayanağım, tek kalkanım, tek silahımsın benim. Sen olmadan ve bana varlığını hissettirmeden başaramam hiçbir şeyi. Zorluklara bu denli göğüs geremem. Hadi seninde tıpkı benim bu yazıyı yazarken olduğu gibi bir umut yerleşsin yüreğine. Bir gülümseme belki bir iki damla gözyaşına karışsın yok etsin düşüncendeki tüm umutsuzlukları. Benim için bana yardımcı ol ve varlığını silme kalbimden. Bak küçük kızın büyüdü. Savaşa girdi şimdilerde. Güçlü olmak zorundayım artık. Güçlü olacağım. Kalkanım kalbindir sadece. Kalkanım sana beslediğim derin ve içten sevgimdir. Beni anladığını biliyorum. Ve anlayacağını da… Seni seviyorum annem seni seviyorum. Beklide asla tahmin edemeyeceğin kadar…

Deği$meYen

Bitmeyen bir rüyanın içindeyiz hepimiz. Kimi zaman korkularımız, kimi zaman sevinçlerimiz, kimi zaman iyiliklerimiz… Kimi zamanda en çok kendimizi kanatan kötülüklerimiz var dünyamızda... Biz yalnız doğan ve yalnız öleniz. Biz yaşadıklarını kar sayan, yaşamadıklarını hep çok uzaklarda arayanlarız. Biz hiç var olmamışız aslında, hiç yaşamamışız. Ağlarsın ya hani bazen, neden ağladığını bilmeden ağlarsın. İşte sensin o gözyaşı, senin hiç var olmamışlığın, senin yalnızlığın.
            Uyandım yine zamansız. Bir şeyler eksikti. Her zaman öyle değil mi? Hayatımı düşündüm. Neler yapmıştım şimdiye kadar neler yapmamıştım. Neydi istediğim, neyi elimin tersiyle ittim. Kendimi tanıdım bu sabah. Ben doğarken parçalanmıştım. Ben işaretlenmiştim hayat tarafından. Her şeyi yaşadım. Gördüm kendini sevemeyenleri. Kendinden başka kimseyi sevemeyeni de gördüm. Yaşadım en güçlü hissettiğim anı. Yıkıldım kendimi bile güçsüz kıldım diye. Sonuçta yine aynı yüze baktım… Değişmedim hiç ve verdiğim sözleri unutmadım. Tutamayacağım sözler vermedim ama tutmamam gereken sözlerim oldu. İnsanlar nasıl istiyorlarsa öyle durdum karşılarında. En çok yıkıldığım anda, en güçlü duygularla yüreklendirdim sevdiklerimi. En çok mutlu anımda onların dertlerine ağladım. Hayat buydu benim için ben hep görmek istedikleri yüzü oldum insanların. Bunu bile yanlış anladılar. Onların acılarıyla içim burkulurken sahte oldum en çok. Onların güçlü anlarında zayıflığımı sunduğumda yalancı… Onların mutluluğuna sevindiğimde kıskanç… Onların yalanlarına göz yumduğumda aptal oldum. Onlara sesleniyorum şimdi… Hayatımda yer alan ve bugün kalemim olan herkese. Anladığınızı sandığınız MAİGLOKEN’ i anlatıyorum sizlere.
Sizin için her şey oldum. Oysa hiç biri değilim ben bunların. Benimde ihtiyacım vardı derdimi anlatmaya. Ama sizde mutsuzsanız susardım. Benimde ihtiyacım vardı güçlü olmaya ama siz güçlü olduğunuzda arkanızda kalırdım. Bana baktığınız an, o an anlardım kim olmamı istediğinizi, sizi kırmazdım. Artık yoruldum. Hiç kimse için hiçbir yüz olamam artık. Bu yüzden terk ediyorum tanıdığım herkesi. Çünkü istediğinizin ben olmadığımı anladım. Hiç sormadınız neden böylesin diye. Hiç biriniz anlamadınız. Hiç biriniz tanımadınız beni. Ben yalansız bir hayat istedim en çok. Ben en çok bana dürüst olduğunuz anlarınızı sevdim. Ama sizin dünya zevkleriniz ağır bastı en çok. Sizin tedirginliklerinize cevap oldum ben… İzin verdim, siz beni denediniz. İzin verdim, siz beni kandırdınız. İzin verdim, özel hayatıma bile daldınız. Öyle birden bire öyle sualsiz. Oysa ben sizin kötülüğünüz için hiç bir şey yapmadım. En çok bana imrendiniz. Benim kadar dürüst olamadınız diye. Ama kimse sormadı neden böylesin diye… Neden bu kadar korumasız? Söylüyorum şimdi. Siz yalanlarla yaşadığınız için kendinizi korumayı öğrendiniz. Ben yalan söylemediğim için hiç bilmiyorum kendimi neyden korumam gerektiğini. Bu yüzden siz kazandınız. En çokta kazandıktan sonra kaybettiniz. Ben kazanmadım hiç, kazanmadığım şeyleri kaybetmeme gerek kalmadı. Siz benim hiç dostum olmadınız. Siz hiç benim sevgilim olmadınız. Siz benim kimsem olmadınız. Çünkü sizin korkularınız vardı. Ne yaparsanız yapın en çok korkularınız yüzünden kaçtınız benden. Çünkü benim kanatlarım o kadar büyüktü ki, gözlerinizle gördünüz yinede inanmadınız. Neydi sizi bu kadar paranoyak yapan ben hiç anlamadım. Gözlerinizin içine bakarak sorsam bu soruyu kendinizden utanırdınız. Ama ben utanmıyorum kendimden. Çünkü siz yalanlarınızı yüzünüze gözünüze bulaştırınca yine bana anlattınız. Sizin hatalarınızı yine benim sözlerim örtbas etti. Ben rahatlattım içinizi… Vicdanınızın ayak sesi oldum hep… İçiniz ne zaman kan ağlasa benden özür dilediniz… Oysa siz bana hiçbir kötülük yapmadınız… Her şeyi gördüm, her şeyi duydum. Kanlım olmanız gerekirken kollarımla sardım sizi. Siz hiçbir şey bilmiyorum sandınız. Oysa ben sizi sizden iyi tanıdım hep… İçimi en çok acıtan bildiğimi anladığınız an kaçtınız. Aptal olmamı istediniz aptal oldum. Akıllandığımı sandığınız an kaçtınız benden. Oysa ben ağzımı bile açmazdım... Ben kimseye kötülük yapamazdım. Yapsaydım zaten onca zaman susmazdım. Kaçtığınızda ne oldu? Siz konuşmaya başladınız. Benden korktuğunuz için mi beni kötülediniz herkese. Kendinizi koruma altına almak için kim bilir ne yalanlar uydurdunuz? Ben yine sustum, sustum ve sizi izledim uzaktan. Ne istediğinizi bir türlü bilemediniz. Neye ihtiyacınız olduğunu benden başka kimse anlamadı. Bu yüzden yıllar sonra yine beni aradınız. Çünkü benim dinlediğim gibi kimse dinlemedi sizi. Benim olduğum kadar siz olamadı kimse. Benim sarıldığım gibi sarılmadı. Benim gördüğüm gözle kimse bakmadı size. Sizi kimse öpmedi aslında. Sizi izledim... Benden sonra en çok benim gibi olmaya çalıştınız. Ama boşuna uğraştınız… Hala yalan hesapları varsa aklınızda… Hala oyunun içinde oyun kuruyorsanız kendinize… Hala en çok rakiplerinizi düşünüyorsanız… Ben olamazsınız.  Biriniz çıksın karşıma desin ki “Ben sana hiç önyargıyla bakmadım”… “Ben denemedim seni, körü körüne inandım.” desin biriniz. Ben söyleyebilirim, çünkü ben inandım. Ben güvendim size. Ben hepinizi kendim gibi sandım… Yalansız… Siz ise her seferinde yıktınız beni… Her seferinde yalnız bıraktınız. Size dostum dedim; dostluğunuzu uçkurlarınıza sattınız… Ben sizi namuslu bilip zarar görmeyin diye kanatlarımın altına alırken; siz kanatlarımın altından sevdiğim adamları çaldınız… Ben sizi hep benden bildim. Parçam gibiydiniz hepiniz. Neden beni hepiniz sattınız. Hiç yapmadığım şeylere yaptı dediniz. Hiç olmadığım kadar adi yaptınız. Vicdanınız rahat mı şimdi. Beni gecelerce ağlattınız. Yalan söylediniz ne oldu, defterinizden günahlarınız mı silindi, yerine yenilerini mi kattınız? Size güvendiğim, size inandığım, sevginize emek verdiğim için yalnızım şimdi.
Sevdiğim erkekler; siz bir gün anladınız mı sizi ne kadar önemsediğimi… Sizin sevdiğiniz şeyleri sizinle sevdim ben. Ben hep durmamı istediğiniz yerde durdum. Ben biliyorum en çok hangi yemeği sevdiğinizi. En çok hangi sözü duymak istediğinizi. Sizi ağlatan şeyleri, nasıl neye mutlu olduğunuzu biliyorum… Ben içinizde yara olan zayıflıklarınızı biliyorum. Çünkü ben sardım o yaraları… Ben ilaç oldum… İçim kan ağlasa da sustum hep… Yaralarım kanasa da ilacımı size verdim. Siz beni sevdiğinizde sevginize laik olabilmek için en dürüst halimle çıktım karşınıza. Başkalarında alıştığınız yalanları benden de beklediniz. En çok siz acıttınız canımı. En çok siz terk ettiniz. Benimde ihtiyacım vardı birinin kanatları altında yağmurdan korunmaya. En çok ihtiyaç duyduğum anlarda denediniz beni… Ne kazandınız hayatta… Ben sizin âşık olmanızı izledim… Ben sizin başka biri için akan gözyaşınızı sildim. Başkaları için yazdığınız şarkılara eşlik ettim. İçim kan ağlasa da terk etmedim hiç sizi. Yıllar sonra yine beni aradınız. Benimle paylaşmak istediniz. Ne zaman arasanız aynı kişiyi buldunuz karşınızda. Alıştığınız şeyler vardı insanlar değişirdi. Ben hiç değişmedim. Yıllar sonrada arsanız sevdim ben sizi. Çünkü hiç terk etmedim ben… İyiliğimden korkup kaçtınız siz. Siz dalga geçtiniz. Siz kullandınız. Sizin korkularınız vardı, sizin kıskançlıklarınız. Aslında sevmenin ne demek olduğunu hiç anlamadınız… Bu yüzden kaybettikten sonra anladınız sevgiyi hep… Bu yüzden pes edip pişman oldunuz. Ben hiç savaşmanızı istemedim. Korkular sizin korkularınızdı onları yaratanda sizdiniz, onları hayatımıza sokanda… Bana hep susmak kaldı… Şimdi çıkıyorum hayatlarınızdan… Artık bende sizler gibi olmaya karar verdim… Çünkü yalnızım… Siz mutlu ilişkileriniz ve arkadaşlarınızla devam edin yaşamaya. Benim yaralarımı unutun gitsin… Ben iyileşeceğim nasılsa… Hayatıma girip girip tekrar çıkmaktan vazgeçin…
O kadar çok kırdınız ki beni ne dostum olabilirsiniz artık ne de sevgilim… Hiçbir zaman kötülüğünüzü istemedim. Artık anlıyorum her şeyi. Farkında olmadan kötülük ettim hepinize…
Farkında olmadan kırdım… Bu dünyaya yakışmıyorum artık… En son yapar dediğim sizler bile bir gün ihanet ettiniz. Ben böyle bir dünyada yaşamak istemiyorum artık… Siz hep yalanlarla dolu hayatlara özendiniz. Yalansız bir hayat isteseydiniz kanatlarınızın altında uyurdum geceleri… Yalansız bir hayat isteseydiniz sadece severdiniz her şeyi… Sevmeyi öğrenirdiniz. Birini sevmek asla ona acımak değildir… Birini sevmek ona alışmak ta değildir. Birini sevmek onu kim olursa olsun, ne olursa olsun, hesaplamadan, sorgulamadan sevmektir… Birini sevmek artık o olmak, ona kendini sonsuz sadakatle sunmaktır… Birini sevmek onu sevdiğini düşünmek değil, o sevginin varlığıyla dolup taşmaktır. Birini sevmek ona bir şey olmasından korkmak demek değildir asla… Birini sevmek ona bir şey olmayacağına sonsuz inanmaktır…
Hiçbir sevgi ölümüne değildir… Sevgi ölümsüzdür aslında…
Siz hep karıştırdınız…
Birini sevmek ondan gelecek mutluluğu beklemek değildir. Onu mutlu etmeyi bilmektir…
Birini sevmek nerde olduğunu, ne yaptığını, geceleri ne rüya gördüğünü sorgulamak değildir. Birini sevmek o sevgi nerde olursa olsun var olduğunu bilmektir. Ben böyle sevdim sizi yıllarca. Bu yüzden her aradığınızda, karşıma her çıktığınızda sanki hala bıraktığınız yerdeydim. Hatta hiç bırakamadığınız… Çünkü benden bir parça kaldı hepinizde… Şimdi nerede olursanız olun hep hatırlarsınız beni. Çünkü ben hala seviyorum sizi…
Artık düşünmeyin ne söylemek istediğimi… Tanıdığım herkesten bir parça var burada, bunu da hesaplamayın artık. Beni denemekten vazgeçin, beni sorgulamaktan vazgeçin… Yıllar geçti hala aynı benim… Hiç değişmedim… Değişmeyeceğim… Böyle kalsın aklınızda…